Netflix’in sevilen fantastik dizilerinden Shadow and Bone 2. sezonuyla Netflix kütüphanesine eklendi! Bakalım uzun bir aranın sonunda kavuştuğumuz ikinci sezon nasıl olmuş. İşte karşınızda Shadow and Bone 2. Sezon İncelemesi:
Shadow and Bone Neyi Anlatıyor?
Yazar Leigh Bardugo’nun yarattığı Grishaverse evreninde geçen kitap serilerine odaklanan dizinin ismi de bu kitapların ilki olan Shadow and Bone’dan geliyor. Kitapları diziye uyarlayan isimse Arrival, Bird Box gibi yapımların senaryosunu yazan Eric Heisserer. Tabi kitapların yazarı da serinin gidişatı için yapımcı konumunda bulunuyor.
Ravka, Fjerda, Shu Han ve Kerch gibi ülkelerde yaşayan insanlar ve farklı elementlerden güçlerini alan Grisha’ların yaşadıklarını anlatan dizinin başrollerinde Jessie Mei Li, Ben Barnes, Freddy Carter, Zoe Wanamaker gibi isimler bulunmakta. Kitaplarda normalde farklı bir dönemde geçen Kargalar ekibinin hikayeleride eklenerek dizi daha da geliştirilmiş.
İlk Sezonda Neler Olmuştu?
İlk kitaptaki gibi Doğu Ravka’da bir yetimhanede büyüyen haritacı Alina’nın aslında Güneş Elçisi olduğunu keşfetmesiyle, Alina hem tüm Dünya’nın hem de diğer Grisha’lar için çok önemli bir konuma gelmişti. Yine Alina’nın peşine düşen Kargalar ekibiyle de hikaye ilerlemişti.
İlk sezon izleyicilerin beklentilerini tam olarak karşılayamamıştı özelliklede başroller Alina (Jessie Mei Li) ve Mal (Archie Renaux) arasında hiçbir uyumun olmaması ve ikilinin başarısız oyunculukları da çok fazla eleştiri almıştı. Yine de ikinci sezon onayı alıp karşımıza çıkan dizi tam olarak ilk sezonun bittiği noktadan devam ediyor.
İkinci Sezon Nasıl Olmuş?
Öncelikle ben ikinci sezonu ilk sezondan çok daha başarılı buldum. Orijinal Netflix dizilerinden bir diğeri olan Shadow and Bone ilk sezonda olduğu gibi karakterlerin başta ayrı ayrı hikayelerinin gidişatlarını göstererek sonrasında birleştiriyor. Önce sezona Alina’nın Mal ile birlikte diğer büyüteçlerin(gücünü arttırmasına yarayacak şeyler) peşine düşmeleriyle başlıyoruz. Sonrasında öldü sanılan Darkling’in aslında kendine bir gölge ordusu oluşturduğunu görürüz. Bu arada Ben Barnes gerçekten çok iyi bir ‘Kötü Adam’ tiplemesi yaratmış. Zaten ilk sezonun en çekilebilir yanı kendisinin oyunculuğuydu. Normalde kitap serisinde çok fazla sevilmeyen bir karakteri tüm izleyiciye sevdirip, benimsetti.
Kargalar kısmına geldiğimizde de hem yeni karakterlerle hem de Nina’nın sonunda ekibe dahil olmasıyla başladık. Ekibe yeni dahil olan Wylan’ın hikayeside mantıklı bir şekilde hikayeye bağlanıyor. İlk sezon çoğu karakterin hikayelerinin arka planında soru işaretlerinin olması çok eleştirilince bu sezon bu konunun üstüne giderek hikayeyi toparlamayı başarmışlar.
Kargalar ekibinin özelliklede Kaz’ın acı dolu geçmişine bu sezonda değinmeleri de çok iyi olmuş. Aynı şekilde Jesper ve Inej’inde geçmişlerine inmeleri bu karakterlerle bağ kurmamızı kolaylaştırdı. İlk sezonda daha yan karakter olarak gördüğümüz bu ekibin hem orijinal hikayelerinin başrollerden daha iyi olması hem de ekibin tutturmayı başardığı dinamiği sağ olsun ben dizide sadece Kargalar’ı da izlesek olurdu diye düşünüyorum. Bu sezonun bir diğer sürprizi ise kitaplarda çok sevilen Nikolai karakterini bu sezona dahil etmeleri oldu. Nikolai için seçilen oyuncu ilk açıklandığında kimsenin pek bir beklentisi yoktu ama Patrick Gibson karaktere o kadar iyi uymuştu ki şok oldum. Alina ve Mal karakterlerinin uyumsuzluğu bu sezonda devam ederken Nikolai ve Alina ikilisi ilaç gibi geldi desem yeridir.
Dizi karakterlerin hem iç dünyalarını hem de birbirleriyle olan ilişkilerini çok daha iyi bir senaryoyla karşımıza sermesinin yanı sıra çok daha iyi görsel efektler, mekanlar ve kostümlerle de izleyiciyi tatmin ediyordu. Fakat dizi de birden fazla kitapta yaşanılanlar aynı anda anlatılmaya çalışılınca bazı sahneleri ve olayları çok hızlı geçtik gibi geldi. Hele Darkling ile ekibimizin son savaş sahnesinin hızlıca geçmesini ve bir anda Darkling’i kaybetmemizle neye uğradığımı şaşırdım desem yeridir. Fakat dizinin finali tahmin ettiğim gibi Kargalar Meclisi kitabındaki konuyu esas alacak şekilde bitti ve bu üçüncü sezon için beni daha da umutlandırdı. Diğer kitapların aksine olayların akışı ve işlenilmesi bakımından bu evrenin en iyi kitabı Kargalar Meclisi diyebilirim ve üçüncü sezon öncesinde okumanızı da kesinlikle tavsiye ediyorum, Shadow and Bone 2. sezon eleştirisine devam ediyorum.
Shadow and Bone dizisinde de beni hayal kırıklığına uğratan bir diğer noktada Matthias karakterinin resmen boş yere izlemek oldu. Matthias ve Nina’nın düşman çocuklarının birbirine aşık olması gibi klasik bir ilişkisi var, evet ama ilk sezonu taşıyan hikayelerden biri de onlara aitti. Kabul ediyorum üçüncü sezon için Matthias’ın hapiste yaşadıklarını görmemiz lazımdı ama bunu sezonun başında ya da sonunda 10 dakikalık bir şekilde anlatabilirlerdi. Gereksiz yere bu sezon hikayeye hiçbir şekilde hizmet etmeyecek sahnelerde izlememiş olurduk böylelikle.
Shadow and Bone 2. sezon yorumlarımı burada bitiriyorum. Son olarak Freddy Carter’ın bu sezon ki oyunculuğunu ayakta alkışladığımı söyleyebilirim. He bir de umarım üçüncü sezon için artık daha diziye yakışacak bir intro bulabilirler. Sizlerin de eklemek istediğiniz bir şey varsa yorumlarda buluşalım. Bir sonraki sezon geldiğinde tekrardan görüşmek dileğiyle…