Netflix’in yeni fantastik, suç ve gençlik türündeki dizisi Wednesday 1. sezonu ile gündeme bomba gibi düştü desek yeridir! Yayınlandıktan hemen sonra bir hafta içerisinde 85 ülkede bir numara olmasıyla da Stranger Things’in son sezonuyla elde ettiği izlenme başarısını da geçen bu diziye bir de bizim incelememizle bakalım..
Wednesday Dizisinin Konusu
Karikatürist Charles Addams tarafından yaratılan ve 1991 yılında yapılan ünlü The Addams Family film serisindeki ailenin büyük çocuğu Wednesday Addams’a odaklanan dizi, Wednesday’in Nevermore Akademisi’ne gittikten sonra yaşadıklarını konu ediniyor.
Yönetmenliğini ve yapımcılığını Tim Burton’ın üstlendiği dizinin proje tasarımcıları ise Smallville, Spider-Man 2 ve Charlie’s Angels’ın yazarları olarak tanınan Alfred Gough ve Miles Millar. Dizinin başrollerinde ise Jenna Ortega, Gwendoline Christie, Hunter Doohan ve Christina Ricci gibi isimler bulunuyor.
Wednesday 1. Sezon İncelemesi
Öncelikle dizi 23 Kasım Çarşamba günü adının hakkını verir bir şekilde Netflix kütüphanesine eklendi. Dizinin ilk dakikalarından itibarende Tim Burton’ın etkisini oldukça görüyoruz. Kendisi Gotik öğeleri kullanmaya bayılan bir yönetmen ve Addams Ailesi de Gotikliğin aile olmuş hali gibi desek yeridir. Bu ikilinin buluşması ise tam bir görsel şölen oluyor haliyle. Addams Ailesi yine bilindikleri gibi bir aile olarak bu kez 2022 yılında karşımıza çıkıyorlar.
Ailenin büyük kızı Wednesday ise henüz 16 yaşında ve yaşıtlarına uyum sağlayamayan( ya da bilinçli olarak sağlamak istemeyen) biri. Yaşıtları tarafından ‘ucube’ olarak tanınan bu kız kardeşiyle uğraşan zorbalara kendince hadlerini bildirdikten sonra okulundan atılıyor. Sonrasında ise annesi ve babası onu kendilerinin de mezun oldukları ve ilk tanıştıkları yer olan Nevermore Akademisi’ne göndermeye karar veriyorlar. Burada Anne Morticia rolünde Catherine Zeta-Jones ve Baba Gomez rolünde ise Luis Guzman bulunmakta. Aile bu cast seçimiyle gerçekten karikatürlerden fırlamış gibi duruyor ve bu bir Addams Ailesi hayranı olarak beni aşırı mutlu etti.
Wednesday, Nevermore’da kendi gibi ucubelerle karşılaşacağını sanarken biz karakterin ucubelerin içindeki ucube olduğunu görüyoruz. Nasıl mı? Kurt adamların, sirenlerin, gorgonların ve vampirlerin arasında kızımız siyahlar içinde, soğuğu seven, duygularını dışarı asla vurmayan ve zeki kızımız yine yaşıtlarıyla kolayca bağ kuramıyor. Özellikle kurt olma sürecini tamamlayamamış oda arkadaşı Enid’le tabut ve pamuk şeker kadar alakasızlar. Wednesday’in okula gelmesiylede okulun bulunduğu kasabada normal insanların sırayla parçalanmış cesetleri bulunmaya başlanır. Kasabanın şerifi ise bu cinayetlerin ardından Nevermore’da bulunan ucubelerin çıkacağına emin gibidir.
Akademiden kaçmayı düşünen Wednesday’in ise bu cinayetler doğal olarak ilgisini çeker ve o da bu cinayetlerin peşindeki kişiyi aramaya koyulur. Her karakterden bizde ana karakterimiz gibi şüphelenmeye başlarız. Sonuçta herkesin bir nedeni olabilir. Kasabadaki bir festival sırasında ormanlıkta olan cinayete ise tanık olan karakterimiz en azından cinayeti işleyenin bir canavar olduğunu öğrenmiş olur. Fakat olay yerine şerif geldiğinde bir ceset yoktur. Ve bu andan itibaren şerifin tüm dikkati Wednesday’in üzerinde yoğunlaşır. Çünkü o Gomez Addams’ın kızıdır.
Bunların yanı sıra haftada bir gün terapiye gitmek zorunda kalan Wednesday için hayat çekilmez bir düzeye gelir. Özellikle tüm Addams’ların terapiye gittikleri sahne bence dizinin hem gerilim hem dram hem de komedi açısından en iyi sahnelerinden biriydi. Sahneyi izlerken resmen her duyguyu hissediyorsunuz ve uzun süredir izlediğim hiçbir yapımda böyle hissetmemiştim. Bizlerde dizi boyunca ana karakterimizle beraber bu yeni okula ve Wednesday ile arkadaş olmaya çalışanlara alışmaya çalışıyoruz. Wednesday herkesten tek tek şüphelense de hatta onlarla aynı ortamda olmaya dayanamadığını belirtsede kendince uyum sağlama çabasını izlemek bende saçma bir gurur duygusu yaşattı. Sanki uyum sağlamakta zorlanan bir yakınımın içten içe çabaladığını bilmek gibiydi
Bunların yanı sıra karakterimiz annesinden gelen görü yeteceğiyle birlikte bir atasıyla bağ kurmakla ve bazen geçmişten bazende gelecekten gördüğü görülerle uğraşıyor. He bir de kızımızdan hoşlanan biri kasabalı biri okuldan iki karakterimiz var. Bu iki karakterde cinayetler konusunda karakterimize hem en çok yardım eden hem de karakterimizin şüphelendiği kişiler. Bir de nasıl unuturum karakterimize en çok yardım eden “Thing(Şey)”imiz var. Thing her zaman bu aileyle olan ve bir el şeklinde gözüken tanımlanamayan bir varlık. Ama özelliklede karakterimiz için yapamayacağı şey yok. Wednesday her ne kadar ona psikolojik baskıda uygulasada çok uzunca bir süre arkadaş yerine koyabileceği tek varlık Thing oluyor.
Dizi her bölümde izleyiciyi ters köşe yaparak ilerliyor. Hiç kimseden ve hiçbir olaydan emin olamıyorsunuz. Bu durum yer yer can sıkıcı gibi gözüksede merak duygusunu çok güzel körüklediği için şikayet edemiyorsunuz ve hemen bir sonraki bölüme geçmek istiyorsunuz. Son bölümse tam anlamıyla her sorunun cevaplandığı bir final bölümü oluyor. Diğer bölümler finalin alt yapısını gayet hoş bir şekilde hazırlamış ama bana yine de finalde yaşananlar sanki biraz aceleye getirilmiş geldi. Hoş, dizi de ucu yeni sezona açık bir şekilde bitti umarım ikinci sezon en kısa zamanda gelir.
Wednesday 1. sezon yorumlarımdan bahsedecek olursam ben dizinin senaryosunun akıcılığına bayıldım arkadaşlar. Oyunculuklar ise bazı yerlerde biraz yersiz ve duygusuz kalsada çok göze batan bir kötü oyunculuk yoktu. Gençlerin yaşadıkları akran zorbalıkları, aile baskısı, gelecek kaygısı gibi durumlar çok iyi bir şekilde anlatılıyor. He birde 1991 yapımı filmde Wednesday’i canlandıran Christina Ricci’nin bu dizide öğretmen olarak bulunması ve Wednesday’e aslında çok benzediklerini söylediği kısım eski filmleri izlemiş olanlara çok güzel bir göndermeydi. Burada Wednesday’i canlandıran Jenna Ortega’dan da ayrıca bahsetmezsem olmaz. Kendisi kesinlikle Hollywood’un geleceği olarak adlandırabileceğimiz yeni nesil oyunculardan. Karakteri öyle bir benimsemişki resmen dizi boyunca göz kırptığı bir sahne bile yok. Özellikle balo sahnesindeki dansının koreografisini kendisinin oluşturması da role ne kadar iyi hazırlandığının ve bu rolü ne kadar hak ettiğinin bir göstergesidir.
Gelelim dizinin mekanlarına ve dizide kullanılan kostümlere. Dizideki çoğu sahnenin geçtiği Nevermore Akademisi dışarıdan ortalama bir Amerikan lisesi gibi görünürken içi tam anlamıyla gotik bir eser gibiydi. Gotik mimari de karşılaşılan sivri bacalar gibi detaylar çok hoştu. Gotik tasarımı en iyi kullanan yönetmenlerden biri olan Tim Burton akademinin bu şekilde tasarlanmasıyla akademideki kişilerin her iki dünya arasında kalmışlıklarını bize görsel bir şölenle sunuyor.
Wednesday 1. Sezon Eleştirisinin sonuna yaklaşıyoruz. Dizide günümüz asla yok sayılmayarak ana karakterlerimizin kıyafetlerine kadar Gotik öğelerle çok güzel bir şekilde harmanlanmış. Dizinin müziklerini ise ne kadar övsem bilemiyorum. Tüm dizi boyunca Wednesday çello çalsa oturur dinlerdim sanırım. Özellikle üçüncü bölümdeki çello sahnesinde Nothing Else Matters’ın çalması ve yaşadığım şoku unutamıyorum. Dizide Wednesday karekterinin tüm çello çalma sahnelerinde aslında çelloyu çalanlar ise ünlü Finlandiyalı senfonik metal grubu Apocalyptica. Günümüz şarkılarının bu şekilde uyarlanmaları gerçekten çok güzel.
Wednesday 1. sezon incelememizi burada sonlandırıyoruz. Özetleyecek olursam Wednesday son zamanlarda izlediğim en orijinal dizilerden biri ve bu başarısını kesinlikle hak ediyor. Eğer kan ve ölü gibi şeyler görmekten etkilenmiyorsanız dramanın, gerilimin, komedinin bulunduğu bu diziyi izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Wednesday dizi incelemesini burada sonlandırıyorum sizinde eklemek istediğiniz bir şeyler varsa yorumlarda buluşalım..