Bridgerton‘ın yan hikayesi Queen Charlotte: A Bridgerton Story Netflix’te yayında! Yazar Julia Quinn’in çok sevilen kitap serisi Bridgerton, Shonda Rhimes tarafından Netflix’e uyarlanmıştı. Dizinin her iki sezonuda oldukça ses getirince hadi bir de spin-off’unu çekelim dediler tabikide.. Hayranların heyecanla beklediği bu mini dizi bakalım nasıl olmuş…
İçindekiler
Queen Charlotte: A Bridgerton Story Konusu
Bridgerton dizisine kitaplardan bağımsız olarak eklenilen Kraliçe Charlotte’ın geçmişini baz alan dizi, gerçekte de olduğu gibi Britanya Kralı Üçüncü George ile Kraliçe Charlotte’ın aşk hikayesini anlatıyor. Bunun yanı sıra bir diğer yan karakterlerden olan Lady Danbury’inin de kitaplarda bahsedilmeyen geçmişini bu dizide öğrenmiş oluyoruz.
Dizide Adjoa Andoh (Lady Danbury), Golda Rosheuvel (Kraliçe Charlotte) ve Ruth Gemmel (Violet Bridgerton) yine kendi karakterlerini canlandırırken onlara geçmiş halleriyle India Amarteifio (Genç Charlotte), Arsema Thomas (Genç Danbury), Corey Mylchreest (Genç George) ve Sam Clemmett (Genç Brimsley) gibi yeni nesil oyuncular eşlik ediyor.
Queen Charlotte: A Bridgerton Story 1. Sezon İncelemesi
Öncelikle Bridgerton serisinden farklı olarak bu diziyi tek bir yönetmen çekmiş. Daha önce Bridgerton’da dört bölüm yönetmenlik yapmış olan Tom Verica’nın elinden çıkmış tamamen dizi. Bu da dizinin akışının daha oturaklı olmasına ve sahnelerin daha aynı planlardan çekimine sebep olmuş. Bunun yanı sıra dizimiz hikaye akışı gereği hem 1761 yılında hemde Bridgerton dizisinin güncel tarihi olan 1817 yılında geçiyor. Bridgerton ilk başladığından beri siyahi kökenli bir oyuncunun kraliçeyi canlandırması herkese çok tuhaf gelmişti fakat zamanında yayınlanan bazı makalelere ve araştırmalara göre Kraliçe Charlotte melez bir kadındı ve bu geni taşıyordu. Diğer İngilizlere göre de daha esmer olduğu fakat portrelerde beyazlatıldığı da iddialar arasında vardı tabi bunların kesinliği kanıtlanmamıştı. Bu portrede beyazlatılma detayını da diziye katmaları da bence hoş olmuş.
Dizimiz zorla evlendirileceğini öğrenen genç Charlotte’ı bize tanıtarak başlıyor. Charlotte’ın kendinden emin ve biraz patavatsız olan karakterini izlemek çok eğlenceliydi. Hiç bilmediği bir ülkeye ertesi gününe evlenmeye gelen karakterimiz daha evleneceği adamı bile görmeden diğer kraliyet üyeleri tarafından resmen görücüye çıkarılıyor. Oldukça yalnız hisseden ve korkan Charlotte düğününden kaçmaya çalışırken Kral George ile tanışıyor ki bu sahnede oldukça gurur duydum çünkü bu sahne Muhteşem Yüzyıl: Kösem dizimizdeki Kösem ile Birinci Ahmed’in tanışma sahnesinin birebir aynısıydı. Türk tarih dizilerinin yurt dışındaki etkisini de böylelikle bir kez daha görmüş olduk.
Queen Charlotte 1. sezon incelemesine devam ediyoruz. George, Charlotte’ı onunla evlenmeye tüm çekiciliğiyle ikna ediyor tabi, zavallı Charlotte’da yalnızlığa itileceğini bilmeden onun elini tutuyor. Daha ilk gecelerinden koca sarayda kocası tarafından yalnız bırakılınca da neye uğradığını şaşırıyor. Bir yandan her adımında yanında olmak zorunda olan yardımcısı Brimsley’e alışmaya çalışırken bir yandan da hizmetçiler dışında kimsesi olmadan resmen içine kapandığı bir hapis hayatı yaşamaya başlıyor. Onu kendine getiren ve dostu olan kişi ise genç Lady Danbury oluyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Lady Danbury’e böyle bir geçmiş yazılacağını hiç düşünmezdim. Aşktan ve ilişkilerden bu kadar iyi anlayan bir kadının hayatı boyunca hiç tam olarak aşkına kavuşamamış olduğu gerçeği beni tam anlamıyla yıktı. Fakat Kraliçe’nin kendisine gelmesi için yaptığı ve temsil ettiği zümre için önemini ona hatırlattığı kısım dizinin en iyi kısımlarından biriydi.
Kralın neden eşinden uzak durduğu da ileriki bölümlerde ortaya çıkıyor. Gerçekte de olduğu gibi Kralın akıl hastalığıyla savaş verdiğini ve iyileşmek istediğini görüyoruz. Burada da Doctor Munro gibi hayvanlar üzerinde denediği kesinliği olmayan şeyleri insanlar üzerinde denemeye çekinmeyen bir karakter karşımıza çıkıyor. Bu adamın denediği her yöntemde resmen bir izleyici olarak benim canım acıdı. Bu adamın böyle biri olduğu keşke çok geç ortaya çıkmasaydı. George hem Charlotte hem de ülkesi için iyileşmeye çalışırken diğer yandan artık eşinin yanında olması gerektiğini anlıyor ve onun yanına taşınıyor. Genç George ve Charlotte’ın oyuncularının kimyası son zamanlarda gördüğüm en iyi dizi çifti kimyasıydı. Bridgerton dizisinin en başarılı olduğu konulardan biri de başrollerin uyumu oluyor her defasında. Dizinin cast direktörüne buradan kocaman alkışlar valla.
Bir diğer yandan 1817 yılına döndüğümüzde de Julie Andrews’ın Lady Whistledown olarak anlatıcılığıyla mest olurken diğer taraftan Kral ile Kraliçenin bir torunları olmaması sebebiyle soylarının tehlikede olduğunu görüyoruz. Tüm halkının iyi izdivaçlar yapmasını sağlayan Kraliçe konu kendi çocukları olunca oldukça başarısız bir durumda kalmış. Bunun içinde Violet ve Danbury’den akıl isterken görüyoruz. Tabi finalde Kraliçe isteğine kavuşuyor ve bir torunu olacağını öğreniyor. Bu torunsa tabi ki İngiltere tahtını en uzun süre yöneten hükümdarlardan biri olan Kraliçe Victoria‘dan başkası değil. Umarım ileriki Bridgerton sezonlarında da Kraliçe Victoria’nın hayatı da işlenilir.
Bir diğer yandan Brimsley ve Reynolds ikilisine değinmeden de geçemeyeceğim. Biri Kral diğeri Kraliçesi için savaş verirken birbirlerine bu kadar iyi gelmeleri, kapalı kapılar ardında yaşamak zorunda kaldıkları masum ilişkilerini izlemek çok güzeldi. Bir de tüm diziler arasında en hüzünlü geçiş sahnesini bu ikili üzerinden izlerken ağlamadım dersem yalan olur. Zaten ömür törpüsü gibi ağlaya ağlaya bitirdiğim bir final bölümünü hiç beklemiyordum.
Teknik açıdan bakacak olursak dizinin jeneriği çok iyiydi. Kostümler, saçlar ve makyajlar bir Bridgerton klasiği olarak yine çok iyiydi. Bridgerton’ın iki sezonuna nazaran senaryosu da çok daha başarılıydı. Ben Violet’in eşiyle tanışma hikayelerini de bu dizide göreceğimizi düşünüyordum fakat öyle olmadı ikilinin aşkını yine Violet’in ağzından dinledik sadece. Müzikler yine müthişti, ilk bölümde Beyoncé‘dan Halo‘nun klasik müzik halini duyunca zaten çok iyi bir romantik hikaye izleyeceğimizi anlamıştım.
Yine I Will Always Love You gibi özellikle Siyahi sanatçıların şarkılarına yer verilmesi de çok güzel bir detaydı. Bence rahatsız olunabilecek derecede bir açıklık olmasada başkalarının rahatsız olabileceği sayıda açık sahne dizide bulunuyor izlemeden önce buna dikkat etmelisiniz bence. Onun dışında bu diziyi izlemek için illa Bridgerton’ın iki sezonunu da izlemenize gerek yok bence bu çok daha bağımsız bir aşk hikayesini anlatıyordu.
Queen Charlotte: A Bridgerton Story 1. sezon incelemesini burada bitiyorum. Romantik ve Tarihi konularda bir şeyler izlemeyi düşünen herkese bu diziyi kesinlikle tavsiye ediyorum. Bridgerton’ın da 3. sezonu muhtemelen bu yıl sonuna doğru gelecekmiş onu da sabırsızlıkla bekliyorum. Sizlerin eklemek istediğiniz bir şey varsa yorumlarda buluşalım..