Beş yıllık uzun bekleyişin ardından en iyi Spider-Man filmlerinden biri olan animasyon serisinin yeni filmi Spider-Man: Across the Spider-Verse‘e kavuştuk. Puanlama sitelerinde ilk sıralara yerleşen bu filmi sizler için spoilerlı ve spoilersız olmak üzere iki ayrı sırayla inceledik. Keyifli okumalar!
Spider-Man: Across the Spider-Verse İncelemesi
Spider-Man: Across the Spider-Verse yorumlarıma başlayalım. İlk olarak, ben filmi çok beğendim. Mevcut kalitesini koruyan hatta üstüne de ekleyen bir devam filmi olmuş. Into the Spider-verse’te gördüğümüz hikaye anlatımı, çizgi roman uyumu ve animasyon tarzı bu filmde de çok iyi bir duruma sahip. Eklenen karakterlerden en önemlisi olan ve herkesin dört gözle beklediği Miguel O’Hara oldukça başarılı bir başlangıç yapıyor. Across the Spider-Verse, aslında yarım kalan bir yapım. Yani ona Part 1 dersek serinin üçüncü filmi olan Beyond to the Spider-verse, Part 2 olacak. Bu sebeple film kesin bir sona sahip değil. Son düzlüğe girene kadar filmin yarım kalacak olması benim gözüme bir hayli batmıştı ama gelişen olaylar sonrası biraz daha aklıma yattı. İlk yarı oldukça sakin, olayların pek gelişmediği bir kısım oluyor. 1 saatten fazla sürüyor giriş sekansı. Spoiler olmadan kısa özet geçecek olursam, filmi oldukça başarılı buldum ve çok sevdim. Birincisinden kesinlikle daha iyi olduğunu düşünüyorum. Onu seviyorsanız bunu sevmeme ihtimaliniz yok. Yine türünün en iyi örneklerinden birine imza atmışlar. Şimdi gelelim spoilerlı uzun yoruma.
Biraz daha olayları ve karakterleri tek tek konuşalım şimdi. Gwen Stacy’nin orijin hikayesini izliyoruz ilk 25 dakika. Bu detay karakteri tanımak için oldukça gerekliydi ve filmin ortalarına beklemeden en başta aradan çıkartmalarını sevdim. Miles’ın ailesi ile olan ilişkilerin daha yakından görüyoruz. Ve Miles’ın, dünyanın en normal ailesine sahip olduğu halde kimse ‘beni anlamıyor, beni rahat bırakın’ tavırları beni bitiriyor. İlk filmde çok vardı ama bu filmde daha az görüyoruz. Umarım üçüncüsünde hiç olmaz :D.
Spoiler olmayan kısımda dediğim gibi ilk 1 saat filmin girişi daha. Araya girdiğimizde ben biraz endişelendim. Herkes bu kadar övüyor ama kalan 50 dakikada ne anlatabilirler diye düşünüyordum. Girişin uzun tutulması filmin geneline bakınca o kadar da sorun değil ama bence biraz daha kısa tutulabilirdi veya olayların açıldığı kısımları daha uzun tutabilirlerdi. Orantısızlık olduğunu söyleyebilirim. En beğendiğim ve etkilendiğim karaktere gelelim: Miguel O’Hara. İnanılmaz iyi bir başlangıç çok az direnişle oldukça yeterli bir orijinal hikaye aktarımı yapmışlar. Üçüncü filmde efsane bir karakter bizleri bekliyor:) Çizgi romanda karakterin devamı nasıl bilmiyorum ama kötüye dönse cidden çok iyi bir hikaye olurdu. Kötüye dönmeyecek olsa bile kafamın içinde kötüye döndüğü o senaryo hep olacak.
Asıl olaylara geleli, uzun zamandır izlediğim en iyi ters köşe. 40 yıl düşünsem Miles’ın aslında kötü karakter olduğu, yanlışlıkla ısırıldığı hatta aslında kötü karakter olduğu aklıma gelmezdi. Her yaşananın yaşanması gerektiği anlayışına güzel bir pencere oluyor bu film. Harika bir senaryo! Miles gittikçe güçlerinin daha da farkına varıyor ve ergen tavırlarını bir kenara bırakıyor. En mutlu olduğum konu bu. Aslında ısırılmaması gerektiği için diğerlerinden farklı güçleri var diye düşünüyorum, üçüncü filmde bunu muhtemelen daha detaylı göreceğiz.
Biraz da teknik açıdan bakalım. Seslendirme eşleşmeleri ilk filmdeki gibi gayet yerinde olmuş. Oscar Isaac muhteşem bir seçim. Kendine özgü animasyon tarzı ilk filmden daha farklı ve daha çeşitli geldi bana. Beğenme olarak çok az bir farkla ilkini seçtiğimi söyleyebilirim ama ikisi de çok güzel ve türünün en iyi örneği. Gözümde eksi yanı olan başka bir unsur da Spot karakteri. Çok ani ve çok çabuk oluşuyor, önemli yer de kaplıyor filmde. Şimdi bu kadar basit bir hikayeye sahip olması beni biraz üzdü açıkçası, daha büyük bir şey beklerdim çünkü filmin sonuna doğru öğreniyoruz ki aslında Miles’ın Nemesis’i Spot karakteri ve Nemesis olmak için yeteri kadar iyi bir anlatıma sahip olduğunu düşünmüyorum. Keşke bu karakter üstünde biraz daha dursalardı, özellikle giriş kısmında orijin kısmını anlatırken. Karakterin motivasyonu, yaptıkları önceki filmlerden biraz anımsatıyor bizlere. Bunların daha kuvvetli olmasını isterdim. Giriş zaten yeterince uzundu ve o süreçte Spot karakterin tanıdık ama bu kadar uzun bir giriş süresince bizlere bu karakteri daha güçlü, daha iyi anlatabileceklerini düşünüyorum.
Spider-Man: Across the Spider-Verse eleştirisini burada sonlandırıyoruz. Kısaca özet geçecek olursam, filmi çok beğendim. Üstüne koyarak ilerleyen harika bir seri olma yolunda adımlarını atıyor. İlk fırsatta izlemenizi tavsiye ederim. Spot karakterine ve bitmek bilmeyen girişi ile bazı sorunların olduğundan bahsettim. Genel haliyle harika! IMDB, Letterboxd gibi platformlarda oldukça yüksek puanlar alıp ilk sırlara yerleşti. Yani bu derece biraz fazla geldi bana ama muhtemelen zamanla düşer. Siz Spider-Man: Across the Spider-Verse’ü izlediniz mi, beğendiniz mi? Ne düşünüyorsunuz? Sizce ilk filmde daha başarılı bir devam filmi izleyebildik mi? Düşüncelerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!