Bu sene Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan ile dönen ve birçok eleştirmen tarafından büyük beğeni toplayan Happening (L’evenement) filmi, Annie Ernaux’un romanından uyarlanmış olup Audrey Diwan ve Marcia Romero imzası taşıyan 1963 Fransa’sına ışık tutan bi film olarak karşımıza çıkmaktadır.
Happening Film İncelemesi
L’evenement film incelememize hemen başlayalım isterseniz. Film, Fransa’da kürtajın yasak olduğu bir dönemde Anne adında Fransız Dili ve Edebiyatı okuyan genç bir kızın ilişki sonrası hamile kalması üzerine yaşadıklarına odaklanan manifesto niteliğinde bir yapım da diyebiliriz. Tartışmalı bir konu üzerine tarafını belli eden ve kadın bedeni üzerinde söz söyleme hakkını kendinde gören, devlet ve topluma karşı duruşunu net bir şekilde sergileyen bir yapım.
Anne bebekten kurtulabilmek ve kendi hayatını kendi dilediklerine göre inşa edebilmek için elinden geleni yaparken, film dönemin ruhunu hem psikolojik hem de sosyolojik olarak çok iyi yansıtmaktadır. Anne ile beraber hafta hafta zamanın ilerleyişini ve hamileliğin onun için daha büyük bir problem olmaya başladığını görüyoruz. Onunla beraber ellerimizden bir şeylerin kayıp gittiğini hissederken, köşeye sıkışmışlık hissiyle tam anlamda bir özdeşleşme de yaşıyoruz.
Filmin odak noktasında ise babanın kim olduğu ve ya ilişkinin nasıl başladığı gibi sorunlardan ziyade toksik maskülen bir evrenin içerisinde sizi boğan her şeyden kendinizi kurtarmaya çalışmak gibi başlı başına sorunlar yer alıyor. Devlet- toplum idealleri ve doğrularının kıskacı içerisinde birilerinin bedeniniz üzerinde söz sahibi olması ve sizin almak istemediğiniz bir sorumluluğa karşı sizi mahkûm kılmaya çalışması üzerinde söylenecek son sözü söyleyen Anne “beden benim, gelecek benim, öyleyse karar merci de benim!” diyerek kendi bedeni üzerinde kimseye söz hakkı tanımıyor. Yapılması gerekeni kendini tehlikeye atma pahasına sonuna kadar götürüyor. Hatta bazen bu konuda seyirciyi hem şaşkınlık içerisinde hem de korku içerisinde bırakabiliyor diyebiliriz.
Filmin bir manifesto niteliği taşıması sadece takındığı tavır neticesinde değil, senaryo içerisinde size soru hakkı bırakmaması, karakterin büyük bir direnç ile bunu kendine reva görmemesi ve suç alacağını bildiği halde kendi bedenine ve de beraberinde bu beden üzerindeki bütün tahakkümlere direnmesi de bu filmin belki de bir feminizme giriş dersi niteliğinde izletilmesi gerekiyor dedirtiyor izleyiciye.
21. yy’da bile hala tartışılan bir konu olan kürtaj üzerine çekilen film övgü ile beraber tabi ki kürtaj karşıtı birçok kişinin de hedef oklarına maruz kaldı diyebiliriz. Ayrıca 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de bayılmalı bir film gösterimi gerçekleştirmiş olan filmimiz biraz bu abartıyı da hak ediyor.
Kürtaj film incelemesini burada sonlandırıyoruz. Film hakkındaki düşüncelerinizi yorumlar kısmından bizlerle paylaşmayı lütfen unutmayın. Bir sonraki incelememizde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın!