Yayınlandığı ilk günden itibaren gerek oyuncu kadrosu gerekse de konusuyla birçok film severin ilgisini çekmiş bir filmdir Looper. Ancak bazı zamanlar bazı şeyler beklenildiği gibi olumlu bir şekilde sonuçlanmayabilir. Üç altın isim Bruce Wills, Joseph Gordon-Levitt ve Emily Blunt’tan oluşan cast ekibi ile birlikte Looper, sizi rahatlatmak adına söyleyelim ki o filmlerden yani “Beklenen ilgiyi karşılayamayan” filmlerden biri değil. İşte karşınızda Looper film incelemesi;
İçindekiler
Gelecek ve Geçmişte Bir Tetikçi Olmak
Neredeyse hepimiz suç/dram filmlerini izlemekten keyif alıyoruz. Öyledir ya günümüzün popüler film veritabanlarından IMDB’ye göre dünyanın en iyi iki filmi bir suç filmi. Hatta yapılan birçok araştırma göstermiş ki suç/dram film ve dizilerini sevmemizin başlıca nedeni gündelik hayatımızda bu olaylara maruz kalmamız ve izlerken kendimize sorduğumuz “ben bunu yapabilir miyim?” tarzında sorularmış. İzlediğimiz şey gerçek hayatta rastlamamız olası bir şey olduğu için izlerken daha da etkisine kapılıyoruz. Looper filminde ise suç türünün bilim kurgu türüyle harmanlanışını izliyoruz. Bu nedenle aklımıza gelen ilk soru “Nasıl?” oluyor.
Bu filmle birlikte tetikçiliğe yeni bir evre kazandırıyoruz. Sinema tarihinin en çok tercih edilen suç türü ile tüm zamanların en çok tartışılan zamanda yolculuk kavramını bir araya getirdiğinizde, yapabilecekleriniz neredeyse hayal gücünüzle sınırlı.
İnsanların birini öldürmek istediğinde onu geçmişe göndererek, geçmişte ki bir tetikçiye öldürtebildikleri epik bir dünya ile beraberiz. Filmin ilk dakikasından son dakikasına kadar büyük bir heyecanla izliyoruz. Bu nedenle konunun işlenmesi de en az konun kendisi kadar sağlam.
Oyuncular ve Karakterleri
Evet, gelelim filmin oyuncularına ve onların performanslarına. Filmin normal bir aksiyon filmi gibi tek bir yıldızı yok arkadaşlar, The Expendables gibi bir kadro olmasa da sevdiğimiz bu üç aktörü bir arada görmek oldukça memnuniyet verici.
Emily Blunt Sara karakterini canlandırıyor. Oldukça sert ve aynı zamanda korumacı bir kişiliğe sahip olan Sara, aynı zamanda filmin gidişatında önemli bir role sahip olan karakterimiz. “Badass Anne” olarak akıllarımıza kazınan Terminator’ün efsanesi Sarah Connor’a da az çok gerek giyinişi gerekse karakteristik özellikleriyle benziyor.
Emily Blunt’ın zaten kendisini kanıtlamış bir aktör olduğunu düşünüyorum. The Devil Wears Prada (2006), The Five-Year Engagement (2012), The Adjustment (2011) gibi filmlerin yıldız ismi kendisi. Bu filmde de çok iyi performans sergilediğini ve Sara karakterini çok iyi ekranlara yansıttığını söyleyebiliriz.
Bir diğer yıldız isim Joseph Gordon-Levitt, hayat verdiği karakter ise Joe. Filmin başlangıcından final sahnesine kadar Joe’yu takip ediyoruz. Kendisi bir tetikçi ama normal, sıradan bir tetikçi değil; daha öncede dediğimiz gibi gelecekte ve geçmişte çalışan bir tetikçi. Bir gün her şey “normal” olarak ilerlerken bir olay yaşanacak ve Joe’nun hayatı sonsuza kadar değişecektir.
Levitt’in performansı şahane. Özellikle hikayeden dolayı kendi yüzüne fazlasıyla makyaj da yaptırmak zorunda kaldı. Gerçi buna benzer bir rol daha önce de oynamıştı. Nolan’ın The Dark Knight Rises (2012) filminde yetim John Blake karakterini canlandırmıştı, çok olmasa da psikolojik olarak Joe ve John karakterlerinin birbirine benzediğini düşünüyorum. Tabii ki biri polis biri suçlu, tam zıt inançlar ama belki bu bize insanların aslında statülere bakılmaksızın ne kadar “hisler” bakımından birbirleriyle benzerlik gösterebileceğini gösteriyordur.
Dediğim gibi Levitt’i bu filmde izlemek güzeldi, kendisi de Emily Blunt gibi kendini göstermiş ve çoktan adını dünyaya tanıtmış birisi. Bu filmdeki başarısı da azımsanmayacak kadar değerli.
Filmin başlıca isimleri bunlar. Bruce Wills hakkında konuşmak istemiyorum kendisi filmdeki rolüyle kritik anlamda çok önemli bir konumda. Spoiler olabileceğini düşünüyorum. Onun dışında Paul Dano ve Jeff Daniels da oyuncular arasında yer alan isimler. Filmin Oyuncular bakımından çok şanslı olduğunu ve bunun da filmin kalitesini büyük ölçüde etkilediğini düşündüğümü bilmenizi isterim.
İlerleyiş, Kurgu ve Sahneler
Looper yorumlarıma devam ediyoruz. Bir filmin konusu ne kadar güzel olursa olsun, oyuncular ne kadar başarılı performanslar sergilemiş olursa olsun yönetmenin o dokunuşu olmadan o film hedeflediği konumlara ulaşamaz. Yönetmen koltuğuna oturduğunda hakkını her defasında veren Rian Johnson’ın muazzam bir iş çıkardığını söylemek lazım. Tabii ki her filmde olduğu gibi bu filmde de sıradan sahne çekimleri olsa da, bunları mükemmel derleyerek sıradan sahneleri adeta bir efsanevi İskandinav ezgisine çeviriyor. Buna rağmen daha iyisinin yapılabileceğini düşünmem belki biraz tutarsızlık olarak yorumlanabilir. Ancak konunun işlenebilirlik alanı çok geniş olduğu için birden fazla çekim tekniklerini kullanmakta mümkün.
Bilim Kurgu olarak değerlendirdiğimiz de geride kalan ama suç ve bilim kurgu olarak ikisini bir arada değerlendirdiğimizde kendini ön sıralara atan bir film. Aksiyon ve gerilim sahneleri aslında benim pek beğenmediğim daha doğrusu kabullenemediğim sahneler. Belki daha farklı bir yol izlenebilirmiş o anlamda diye düşünmeden edemiyorum.
İzlenmeli mi Yoksa Atlanmalı mı?
Kesinlikle izlenmeli. Görmezden gelinmemesi gerektiğini düşündüğüm bir yapım. İzlemeye değer, zaman kaybı değil. Heyecanlı ve bir o kadar da gizem dolu. Belki bir Sherlock bilmecesi değil ama inanılmaz bir pazar günü kahve/film kalitesinde. Aile ile de izlenebileceğini, birde televizyonun o eski aksiyon filmlerini seven bir baba varsa onunla da mükemmel bir şekilde değerlendirilebileceğini söyleyebilirim.
Looper incelemesini burada sonlandırıyoruz. Yaptığımız Looper eleştirisi hakkında sizlerin de düşüncelerini yorumlara bekliyoruz. Sağlıcakla kalın!